Meşgulsün
Meşgul olduğun kadar da
Yorgunsun hayattan
Tutmaya çalıştığın ellerim
Ağaçtan kopan yapraklar misali
Çok naif, çok kırılgan
Şimdi sana cümleler kurmak gerek
Seni,
Tende yoğurmak gerek
Bir hamur misali
O zaman belki yaşarım...
Belki de ölürüm...
Belli olmaz, dünya hali...
Sosyologların sosyopatlaştığı
Elde edilenin değersizleştiği
Anlamlı her cümlenin bokunun çıkarılıp
Anlamsızlaştırıldığı bir devirdeyiz bebeğim
Bu yüzden
Avuçlarına sığınmak istiyorum
Sığınmak sen kadar sıcak
Sığınmak
Sevdam kadar sahi
Sevişmek kadar fani
Ecel kadar gerçek
Bir dizlerim var alnında
Döve döve çürüttüm epey
Evvelden...
Meğerse uyu diye
Dövüp yumuşatmışım yastık misali
İki de kolum var
Çok dert yanardım kısalıklarından
Seni sarmaya yetmesi
Yeterince uzun gelmeye başladı artık bana
- Ve ben etli yüzüme düşen saçı sakalı bir çırpıda kestim.
Daha iyi gör diye beni
Daha iyi okşa diye tenimi
Daha iyi öp diye
Ölü bir şehri
Berbat bir şairi
Gör diye gölgemi...
'' Düşünmek yerine yazmaya
Sana atlatmaya karar verdim artık
Şiire benzer bir hali var bu dizelerin
Alışkın değilim kafiyesizliğe
Sen sevdiğinden bu tarzı, alışmam lazım... ''
Hayatın ne olduğunu
Yaşayanlara soramayacak kadar
Derinlerden geliyorum ben
İnsanlarla arama camlar koyduğum
Sonra da onları izlemeye koyulduğum
Bir derinlikten...
Yazmak yaşamaktı orada
Nefes almak ise ölüm
Bir elimde sigara
Bir elimde bira
Sovrulup durdun Ankara sokaklarında
Bunca tadsız hadiseye inat
Ne güzel girdin hayatıma...
Anlam kazanmış oldu böylece
Ekmeğim, aşım
Su ağır gelmeye başladı avuçlarıma
Ve bil ki o avuçları tutan senin elin olmazsa
Tutunamaz parmaklarım yarınlara...
6 Kasım 2018 Salı
9 Ocak 2018 Salı
Sevgili Yağmur
Sevgili Yağmur
Anlatmam gerekirdi sana bu çorak toprakları
Halbuki ne çok özlemişim o topraklara değdiğinde
Etrafa yayılan emsalsiz kokuyu
Sen bir atın üzerinde öylece ilerlerken
Göremezdin ki geride bıraktığın
Yıkık, talan edilmiş, ateşler içinde yanan
Çaresiz şehrimi...
Sevgili Yağmur
Yağmurum...
Sen beni...
Sen... Beni hangi kuyuya yolladın ?
Hala çıkamadım düştüğüm son adıma
Yahut ben sana hangi çiçeği açmamış
Çıplak ve rüzgarın gamından titrek ağacın
Mevsimi gelmemiş meyvesini sundum
Altın tepsi içerisinde önüne ki,
Sen hala bir kere bile gelemedin
Nadasa bırakılmış bu meyve bahçesine ?
Sevgili Yağmur
Seni dün anca rüyamda gördüm
Rüya demeye bin şahit isteyecek bir rüya
İçinde seni barındırdığından
Kabus demeye dilimin varamadığı
Kabustan bozma bir rüyaydı
Boynundaki asılı çınarları çıkarmış,
Gözlerini bana bakmazcasına açmış,
Ne güzel yürüyordun geleceğe
Ne güzel siliyordun beni hafızandan
Unutulmanın acısı sarmıştı sol yanımı
Bundandır bir kalp krizi gibi gelip geçtin içimden
Ve tüm hatırı sayılır boşluklarımdan
Hayalinle doldu içim, dışım ve bütün göz kapaklarım o an
Aktın gittin kirpiklerimin arasından
Sevgili Yağmur
Değmediğin için kuraklıktan kurumuş tenime
Son kez olsun vurup, ıslatmadın
İstesen gerçekten yapardın ve
Halbuki şemsiye de açmadım varlığına
Çatlaklarından içeri girmeni o kadar çok istedim ki
Bu açık yeşil, güneşin canını aldığı toprağın
Tekrar canlansın diye yalvardım
Kemikli diz kapaklarının önünde eğilerek
Ya duymazdan geldin bunları,
Yada sahiden duymadın can vermeden önceki
Son çığlıklarımı
Sevgili Yağmur
Şimdi yüzünde benim olmayan bir nefesle
Hangi gökyüzünden, kime yağarsın ?
Benim olmayan hangi şehre düşersin
Hangi cama vurur, hangi çiçeği ıslatırsın ?
En kötüsü de bilinmezliktir, en kötüsü de bilememektir
Ah benim yağmurum
Ah benim çınar boyunlum
Ah benim düştüğüm kuyum
Sen yürü yolunda
Ben o yolun sonundaki boşluğun
Atlamaya cezbeden uçurumuyum...
x
Şairler Fakir Ölür
Çocukluğuma dönüyorum seninle...
O ipragaz sireni çalan arabaya asılıyor,
İnce ve kemikli kollarım.
Düşüyorum ! Kanıyor sızlayan dizlerim !
Senin için bunlar bir anlam ifade etmiyor,
Biliyorum...
Tanrı anlıyor ki halimden,
Büyüdük öyle acı,öyle birden.
Şimdi yine asılsak hayat isimli arabalara.
Kanasa bu sefer yüreğimiz,
Annemiz bile tutamaz o yaranın ellerinden.
Halimize güler bir köşeden.
Benim için sen aynı çocukluğum gibisin.
Ne tam yaşanabildin,özgürce...
Ne de dönebildim sana,
Akşam ezanından sonra,
Koşa koşa...
Şimdi sana o kadar tanıdıktır ki gözlerim,
Bana bir kez ağlamaklı baksalar,
Koşa koşa gelirim.
Sen bilmezsin ama kalbin,
Bir kelebeğin ömrü kadar kısa mesafedir,
Benim yaralarıma.
Senin varlığınla kurduğum hayaller,
Tek göz oda ve yıkık dökük duvarlı,
Ahşap kapılı bir mutfakla sınırlıdır hayatta.
Ahiret başka,orada saraylarımda kraliçemsin.
Uyanırız o tek göz odalarda sabahlara.
Kahvaltı vakti gelir,sofralar kurulur.
Çaylar dökülür bardaklara.
Sabahın en köründe koyulurum yine yollara.
Sabahın en köründe koyulurum yine yollara.
Ve haklısın baba,
Şairler fakir ölür bu dünyada...
x
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)