Şair yönüm pekişiyor gözlerine her bakışımda
Bana gereksiz bahanelerden putlar yontma
Zira devirir her daim fanatikleri yerlere kutsalları
Bir devir kapanır böylece darbenle solumda
Zaten böyledir her daim sevmenin zanaatkarları
Önce peşinden gider, sonra çarmıha gererler meydanlarda
Tarih yeniden tekerrür eder o vakit en sert kışlarda
Ve ben her daim yamalı bir palto giyer,
Yüksek sesle avaz avaz türkü söylerim sana
Sırf mutlu ol diye gülümserim belki kurak aylarda
İçten içe bozulur böylece karşılıksız bütünüm
Ellerimi tutan ellerin ağrılı kalbime morfini saplar
Dilimden dökülemeyenleri hecelere dökerim belki
Belki de bir şair vurur kendini kuşluk vakitlerinde
Sırf gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü diye
Kavramları karmaşıklaştıran yapın dağılsın rüzgarlara
Karışayım küllere temmuz sıcaklarında, adım bile kalmasın
Uykusuz gözlerimin kapaklarında göreyim yüzünü
Ağrılı başına diz olayım, dindireyim sancısını güzünün
Kitap ol başucumda, okuyayım dizelerini hiç bitmez gibi
Önceni vuralım, sonralarında hahil olayım senelerinin
Sensizliğin adını ölüm, senin adını da milat koyalım
Bilirsin ;
Seninle birlikte geldi vuslatım
Senden önce çöl gibi kuraksam
Senden sonra,
Yağmur gibi topraklara yağarım
Eren Kavlak
4 Temmuz 2019 Perşembe
28 Şubat 2019 Perşembe
Demiştim
" Mutluluk geçicidir. "
Demiştim.
" Viskilerce damağa dökülen bir sarhoşluğun anıdır. "
" Sabah olunca baş ağrısından başka bi'şey kalmaz. "
Demiştim...
" Mutsuzluk ise daim kalır. "
" Unutamadığın bir ölümü her fotoğrafta andırır. "
" Bir hayvanın vahşice katlini sana yıllarca hatırlatır. "
Demiştim.
Silememiştim ben senin tarihinden kalan rafın tozunu.
Eskitememiştim o bankları, parkları, sokakları.
Gezmiştim çokça, başkalarıyla dolaştığın barları.
Tek başıma, delirircesine ve bir o kadar sakin.
Unutamamıştım dağlar kadar sert bakışlarını.
İçime işleyişini nefesinin sıcaklığının.
" Daimi olan hisler, harici bırakır aklı. " demiştim.
" Kalbindendir çünkü artık düşüncen. "
Sen düşmeden, düşüncen düşer şimdi bu yüzden gönlüme.
" Bana öyle bakma, içimden sanki bir can çekiliyor. "
Demiştim.
" O can çekilirse bir daha göremem seni. "
Göremediğim kadar yanılsaymışım keşke sana.
Yenilebilecek kadar mağlup sayabilseymişim kendimi.
Hiç doğmayacak bir çocuğu aldırırcasına,
Doğurmana izin verseymişim keşke hislerini, baştan.
Soymana izin vermeseymişim dilinin edepsizliğini.
İsyan edemediğimden değil, sadece feryat edebildiğimden,
Gitmeme izin verseydin keşke senden başka diyarlara
" Kalmak bir " an " ise gitmek ömürdür. "
Diyemediğimden belki de,
Göz yummuşum yollarına.
Bıraktım sanmışım sana dair içimde yetişen nergisleri.
Demiştim.
" Viskilerce damağa dökülen bir sarhoşluğun anıdır. "
" Sabah olunca baş ağrısından başka bi'şey kalmaz. "
Demiştim...
" Mutsuzluk ise daim kalır. "
" Unutamadığın bir ölümü her fotoğrafta andırır. "
" Bir hayvanın vahşice katlini sana yıllarca hatırlatır. "
Demiştim.
Silememiştim ben senin tarihinden kalan rafın tozunu.
Eskitememiştim o bankları, parkları, sokakları.
Gezmiştim çokça, başkalarıyla dolaştığın barları.
Tek başıma, delirircesine ve bir o kadar sakin.
Unutamamıştım dağlar kadar sert bakışlarını.
İçime işleyişini nefesinin sıcaklığının.
" Daimi olan hisler, harici bırakır aklı. " demiştim.
" Kalbindendir çünkü artık düşüncen. "
Sen düşmeden, düşüncen düşer şimdi bu yüzden gönlüme.
" Bana öyle bakma, içimden sanki bir can çekiliyor. "
Demiştim.
" O can çekilirse bir daha göremem seni. "
Göremediğim kadar yanılsaymışım keşke sana.
Yenilebilecek kadar mağlup sayabilseymişim kendimi.
Hiç doğmayacak bir çocuğu aldırırcasına,
Doğurmana izin verseymişim keşke hislerini, baştan.
Soymana izin vermeseymişim dilinin edepsizliğini.
İsyan edemediğimden değil, sadece feryat edebildiğimden,
Gitmeme izin verseydin keşke senden başka diyarlara
" Kalmak bir " an " ise gitmek ömürdür. "
Diyemediğimden belki de,
Göz yummuşum yollarına.
Bıraktım sanmışım sana dair içimde yetişen nergisleri.
26 Şubat 2019 Salı
Kısalar - 1 -
Sesini duysam
Martılar uçsa
Şarkılar manasını yitirse yaz aylarında
Sakladığımız hazineler aklımıza gelir
Kalkar, üşenmeden
Ararız
Üç yudumluk su birikintisi görsek
Deniz sanıp, hayal kurar
Aldanırız
Bir yağmur ıslatır belki bizi
Bir çocuk doğar, güneş* gibi
Onun gülüşünden merhamet alırız
Kim bilir, belki de ölürüz bir akşam üstü
Geri dönüp bakmaya fırsat olmadan
Yaşadık sayarız
Umut ekmek hayal doğurur
Kendini kaptırmak hata
Belki de hatalar yapar
Dersler alırız
Martılar uçsa
Şarkılar manasını yitirse yaz aylarında
Sakladığımız hazineler aklımıza gelir
Kalkar, üşenmeden
Ararız
Üç yudumluk su birikintisi görsek
Deniz sanıp, hayal kurar
Aldanırız
Bir yağmur ıslatır belki bizi
Bir çocuk doğar, güneş* gibi
Onun gülüşünden merhamet alırız
Kim bilir, belki de ölürüz bir akşam üstü
Geri dönüp bakmaya fırsat olmadan
Yaşadık sayarız
Umut ekmek hayal doğurur
Kendini kaptırmak hata
Belki de hatalar yapar
Dersler alırız
29 Ocak 2019 Salı
Sabah Kuşluk Gelmeden
Anne sana söz büyük olacağım ilerde
Baba sence, çocuk kalır mıyım ölünce
Yol hep gidiliyor, varmıyor hiç bir yere
Güneşi görsem bir kez, yakıyor günlerce
Parça parça dağıldım, toparlayamıyorum
Sevdim birini seviyorum, söyleyemiyorum
Kum torbaları sırtımda, taşıyamıyorum
Gündüzlerim gece, gecelerimi hatırlamıyorum
Ben uçsuzdum, gökte bir bulutken
Yere düştüm su oldum, yağmurum diyemeden
Çaresizdim söz oldum, feryat edemeden
Dilim sustu lal oldum, çenemde halen dururken
Ve dünyaya tav oldum, cenneti görmeden
Yoluma ulak oldum, son bi' yudum su içmeden
Tahtamı doğrulttum, sabah kuşluk gelmeden
Sevabımı günahımı sordum, demir bileklerimi öpmeden
Benimle yada bensiz hiç bi' şey değişmez
Ağır yüktü sırtlarda, omuz verin son kez
Vedanızı, selamınızı, alırım belki de
Duyarsam, hissedersem, yada izlersem
Baba sence, çocuk kalır mıyım ölünce
Yol hep gidiliyor, varmıyor hiç bir yere
Güneşi görsem bir kez, yakıyor günlerce
Parça parça dağıldım, toparlayamıyorum
Sevdim birini seviyorum, söyleyemiyorum
Kum torbaları sırtımda, taşıyamıyorum
Gündüzlerim gece, gecelerimi hatırlamıyorum
Ben uçsuzdum, gökte bir bulutken
Yere düştüm su oldum, yağmurum diyemeden
Çaresizdim söz oldum, feryat edemeden
Dilim sustu lal oldum, çenemde halen dururken
Ve dünyaya tav oldum, cenneti görmeden
Yoluma ulak oldum, son bi' yudum su içmeden
Tahtamı doğrulttum, sabah kuşluk gelmeden
Sevabımı günahımı sordum, demir bileklerimi öpmeden
Benimle yada bensiz hiç bi' şey değişmez
Ağır yüktü sırtlarda, omuz verin son kez
Vedanızı, selamınızı, alırım belki de
Duyarsam, hissedersem, yada izlersem
6 Kasım 2018 Salı
Sosyologlar Sosyopattır
Meşgulsün
Meşgul olduğun kadar da
Yorgunsun hayattan
Tutmaya çalıştığın ellerim
Ağaçtan kopan yapraklar misali
Çok naif, çok kırılgan
Şimdi sana cümleler kurmak gerek
Seni,
Tende yoğurmak gerek
Bir hamur misali
O zaman belki yaşarım...
Belki de ölürüm...
Belli olmaz, dünya hali...
Sosyologların sosyopatlaştığı
Elde edilenin değersizleştiği
Anlamlı her cümlenin bokunun çıkarılıp
Anlamsızlaştırıldığı bir devirdeyiz bebeğim
Bu yüzden
Avuçlarına sığınmak istiyorum
Sığınmak sen kadar sıcak
Sığınmak
Sevdam kadar sahi
Sevişmek kadar fani
Ecel kadar gerçek
Bir dizlerim var alnında
Döve döve çürüttüm epey
Evvelden...
Meğerse uyu diye
Dövüp yumuşatmışım yastık misali
İki de kolum var
Çok dert yanardım kısalıklarından
Seni sarmaya yetmesi
Yeterince uzun gelmeye başladı artık bana
- Ve ben etli yüzüme düşen saçı sakalı bir çırpıda kestim.
Daha iyi gör diye beni
Daha iyi okşa diye tenimi
Daha iyi öp diye
Ölü bir şehri
Berbat bir şairi
Gör diye gölgemi...
'' Düşünmek yerine yazmaya
Sana atlatmaya karar verdim artık
Şiire benzer bir hali var bu dizelerin
Alışkın değilim kafiyesizliğe
Sen sevdiğinden bu tarzı, alışmam lazım... ''
Hayatın ne olduğunu
Yaşayanlara soramayacak kadar
Derinlerden geliyorum ben
İnsanlarla arama camlar koyduğum
Sonra da onları izlemeye koyulduğum
Bir derinlikten...
Yazmak yaşamaktı orada
Nefes almak ise ölüm
Bir elimde sigara
Bir elimde bira
Sovrulup durdun Ankara sokaklarında
Bunca tadsız hadiseye inat
Ne güzel girdin hayatıma...
Anlam kazanmış oldu böylece
Ekmeğim, aşım
Su ağır gelmeye başladı avuçlarıma
Ve bil ki o avuçları tutan senin elin olmazsa
Tutunamaz parmaklarım yarınlara...
Meşgul olduğun kadar da
Yorgunsun hayattan
Tutmaya çalıştığın ellerim
Ağaçtan kopan yapraklar misali
Çok naif, çok kırılgan
Şimdi sana cümleler kurmak gerek
Seni,
Tende yoğurmak gerek
Bir hamur misali
O zaman belki yaşarım...
Belki de ölürüm...
Belli olmaz, dünya hali...
Sosyologların sosyopatlaştığı
Elde edilenin değersizleştiği
Anlamlı her cümlenin bokunun çıkarılıp
Anlamsızlaştırıldığı bir devirdeyiz bebeğim
Bu yüzden
Avuçlarına sığınmak istiyorum
Sığınmak sen kadar sıcak
Sığınmak
Sevdam kadar sahi
Sevişmek kadar fani
Ecel kadar gerçek
Bir dizlerim var alnında
Döve döve çürüttüm epey
Evvelden...
Meğerse uyu diye
Dövüp yumuşatmışım yastık misali
İki de kolum var
Çok dert yanardım kısalıklarından
Seni sarmaya yetmesi
Yeterince uzun gelmeye başladı artık bana
- Ve ben etli yüzüme düşen saçı sakalı bir çırpıda kestim.
Daha iyi gör diye beni
Daha iyi okşa diye tenimi
Daha iyi öp diye
Ölü bir şehri
Berbat bir şairi
Gör diye gölgemi...
'' Düşünmek yerine yazmaya
Sana atlatmaya karar verdim artık
Şiire benzer bir hali var bu dizelerin
Alışkın değilim kafiyesizliğe
Sen sevdiğinden bu tarzı, alışmam lazım... ''
Hayatın ne olduğunu
Yaşayanlara soramayacak kadar
Derinlerden geliyorum ben
İnsanlarla arama camlar koyduğum
Sonra da onları izlemeye koyulduğum
Bir derinlikten...
Yazmak yaşamaktı orada
Nefes almak ise ölüm
Bir elimde sigara
Bir elimde bira
Sovrulup durdun Ankara sokaklarında
Bunca tadsız hadiseye inat
Ne güzel girdin hayatıma...
Anlam kazanmış oldu böylece
Ekmeğim, aşım
Su ağır gelmeye başladı avuçlarıma
Ve bil ki o avuçları tutan senin elin olmazsa
Tutunamaz parmaklarım yarınlara...
9 Ocak 2018 Salı
Sevgili Yağmur
Sevgili Yağmur
Anlatmam gerekirdi sana bu çorak toprakları
Halbuki ne çok özlemişim o topraklara değdiğinde
Etrafa yayılan emsalsiz kokuyu
Sen bir atın üzerinde öylece ilerlerken
Göremezdin ki geride bıraktığın
Yıkık, talan edilmiş, ateşler içinde yanan
Çaresiz şehrimi...
Sevgili Yağmur
Yağmurum...
Sen beni...
Sen... Beni hangi kuyuya yolladın ?
Hala çıkamadım düştüğüm son adıma
Yahut ben sana hangi çiçeği açmamış
Çıplak ve rüzgarın gamından titrek ağacın
Mevsimi gelmemiş meyvesini sundum
Altın tepsi içerisinde önüne ki,
Sen hala bir kere bile gelemedin
Nadasa bırakılmış bu meyve bahçesine ?
Sevgili Yağmur
Seni dün anca rüyamda gördüm
Rüya demeye bin şahit isteyecek bir rüya
İçinde seni barındırdığından
Kabus demeye dilimin varamadığı
Kabustan bozma bir rüyaydı
Boynundaki asılı çınarları çıkarmış,
Gözlerini bana bakmazcasına açmış,
Ne güzel yürüyordun geleceğe
Ne güzel siliyordun beni hafızandan
Unutulmanın acısı sarmıştı sol yanımı
Bundandır bir kalp krizi gibi gelip geçtin içimden
Ve tüm hatırı sayılır boşluklarımdan
Hayalinle doldu içim, dışım ve bütün göz kapaklarım o an
Aktın gittin kirpiklerimin arasından
Sevgili Yağmur
Değmediğin için kuraklıktan kurumuş tenime
Son kez olsun vurup, ıslatmadın
İstesen gerçekten yapardın ve
Halbuki şemsiye de açmadım varlığına
Çatlaklarından içeri girmeni o kadar çok istedim ki
Bu açık yeşil, güneşin canını aldığı toprağın
Tekrar canlansın diye yalvardım
Kemikli diz kapaklarının önünde eğilerek
Ya duymazdan geldin bunları,
Yada sahiden duymadın can vermeden önceki
Son çığlıklarımı
Sevgili Yağmur
Şimdi yüzünde benim olmayan bir nefesle
Hangi gökyüzünden, kime yağarsın ?
Benim olmayan hangi şehre düşersin
Hangi cama vurur, hangi çiçeği ıslatırsın ?
En kötüsü de bilinmezliktir, en kötüsü de bilememektir
Ah benim yağmurum
Ah benim çınar boyunlum
Ah benim düştüğüm kuyum
Sen yürü yolunda
Ben o yolun sonundaki boşluğun
Atlamaya cezbeden uçurumuyum...
x
Şairler Fakir Ölür
Çocukluğuma dönüyorum seninle...
O ipragaz sireni çalan arabaya asılıyor,
İnce ve kemikli kollarım.
Düşüyorum ! Kanıyor sızlayan dizlerim !
Senin için bunlar bir anlam ifade etmiyor,
Biliyorum...
Tanrı anlıyor ki halimden,
Büyüdük öyle acı,öyle birden.
Şimdi yine asılsak hayat isimli arabalara.
Kanasa bu sefer yüreğimiz,
Annemiz bile tutamaz o yaranın ellerinden.
Halimize güler bir köşeden.
Benim için sen aynı çocukluğum gibisin.
Ne tam yaşanabildin,özgürce...
Ne de dönebildim sana,
Akşam ezanından sonra,
Koşa koşa...
Şimdi sana o kadar tanıdıktır ki gözlerim,
Bana bir kez ağlamaklı baksalar,
Koşa koşa gelirim.
Sen bilmezsin ama kalbin,
Bir kelebeğin ömrü kadar kısa mesafedir,
Benim yaralarıma.
Senin varlığınla kurduğum hayaller,
Tek göz oda ve yıkık dökük duvarlı,
Ahşap kapılı bir mutfakla sınırlıdır hayatta.
Ahiret başka,orada saraylarımda kraliçemsin.
Uyanırız o tek göz odalarda sabahlara.
Kahvaltı vakti gelir,sofralar kurulur.
Çaylar dökülür bardaklara.
Sabahın en köründe koyulurum yine yollara.
Sabahın en köründe koyulurum yine yollara.
Ve haklısın baba,
Şairler fakir ölür bu dünyada...
x
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)